top of page

Tags

Göç ve Göçmenlik Psikolojisi: Yer Değiştirirken Ruhumuzu da Taşıyabiliyor muyuz?

  • Yazarın fotoğrafı: Cansu Varol
    Cansu Varol
  • 2 Haz
  • 5 dakikada okunur


göç ve göçmenlik psikolojisi

Göç ve Göçmenlik Psikolojisi

Göç etmek, yalnızca fiziksel bir yer değişimi değildir. Göçmek bir yer değil, bir hal değişimidir. Yeni bir ülkeye varmakla bitmeyen, hatta çoğu zaman asıl orada başlayan içsel bir yolculuktur. Dilin, kültürün, alışkanlıkların, hatta bakışların değiştiği bir dünyada, insan yalnızca pasaportunu değil, tüm duygusal varlığını da yeniden tanımlamak zorunda kalır.

Bu yazıda, göçmen bir bireyin iç dünyasında neler yaşanabileceğini, aidiyet, ilişkiler ve iş hayatı gibi temel alanlarda ne tür zorluklarla karşılaşılabileceğini ve bu deneyimlerin ruhsal etkilerini ele alacağız. Çünkü göç, görünenden çok daha fazlasıdır.


Göçmenlik Deneyimi: Zihinsel ve Duygusal Katmanlar

Hangi Koşullarda Göçtük?

Göç deneyimi, bireyin hangi koşullarda ülkesinden ayrıldığına bağlı olarak çok farklı şekillerde yaşanabilir. Kimileri daha iyi bir yaşam umuduyla, kimileri zorunlulukla, kimileri ise mecburiyetle yola çıkar. Ancak sebep ne olursa olsun, bu yolculuk beraberinde bir dizi içsel değişimi de getirir.

Zorunlu göçlerde (siyasi baskı, savaş, ekonomik kriz gibi) kayıp ve travma daha ön plandadır. Gönüllü göçlerde ise ilk etapta umut ve heyecan yoğun olabilir, ancak zamanla belirsizlikler ve yalnızlık da bu duygulara eşlik eder.


Gittiğimiz Yerde Kim Olduk?

Yeni bir ülkeye gittiğimizde sadece adresimiz değişmez; bazen ses tonumuz, beden dilimiz, hatta kendilik algımız bile değişir. Kendimizi anlatma biçimimiz farklılaşır. Eski kimliğimiz ile yeni koşullar arasında bir uyumsuzluk doğabilir.

Mesleki tanınırlığın azalması, sosyal çevrenin sıfırdan kurulması ya da günlük hayatı sürdürebilmek için temel şeyleri bile yeniden öğrenmek zorunda kalmak… Tüm bunlar, bireyin öz saygısını ve aidiyet duygusunu etkileyebilir.


Göçmenin İç Dünyasında Dolaşan Duygular

  • Aidiyet, Yabancılık ve Görünmezlik

Göç eden birçok kişi “İçerideyim ama dışarıdan biri gibiyim” hissiyle yaşar. Yabancı bir ülkede yaşamak, sadece o ülkenin vatandaşı olmamak değildir; aynı zamanda dilin, jestlerin, kültürel kodların dışında kalmak demektir.

Bu durum, kişide zamanla görünmezlik duygusu yaratabilir. Topluma dahil olmaya çalışırken, aynı anda hep biraz dışında kalma hissiyle baş başa kalınır. Bu içsel ikilik, yorgunluk ve yabancılaşma getirir.


  • Kayıp ve Yas: Geride Kalanlar Bitmedi

Göçmenlikte her zaman bir şey geride kalır: bir ev, bir arkadaş, bir cadde, bir alışkanlık, bir mevsim… Bu kayıplar fiziksel olduğu kadar semboliktir de. Göç, birçok mikro kaybın birikimidir.

Ancak bu kayıplar çoğu zaman açıkça yas tutulamadan yaşanır. Çünkü yeni hayatın gereklilikleri, bu duygulara alan bırakmaz. Oysa yas, bastırıldığında iç dünyada kendine başka yollar bulur: huzursuzluk, öfke, kaygı ya da boşluk hissi.


  • Yeni Başlangıçların Görünmeyen Ağırlığı

Yeni bir ülkede sıfırdan başlamak bir yanıyla umut vericidir, ama bir yanıyla da oldukça ağırdır. Her şeye yeniden alışmak, yeniden öğrenmek, yeniden tanışmak… Bu sürekli “yenidenlik” hali kişide tükenmişlik duygusu yaratabilir.

Bu durum özellikle mükemmeliyetçi bireylerde yoğun suçluluk ve yetersizlik hisleriyle birleşebilir. “Orada yapabildiklerimi burada yapamıyorum” düşüncesi, kimlik karmaşasına ve özgüven kaybına neden olabilir.


İlişkilerde Göçmen Olmak

  • Yakınlık Kurmakta Zorluk

Yeni bir kültürde ilişki kurmak bazen beklenmedik zorluklar doğurur. Duyguların ifade ediliş biçimi, yakınlığın kurulma hızı, arkadaşlık dinamikleri her toplumda farklıdır. Bu farklılıklar, göçmen birey için zaman zaman kendini yalnız ve “anlaşılmaz” hissetmeye neden olabilir.

Çünkü yalnızca dil değil, duyguların paylaşılma biçimi de çeviriye ihtiyaç duyar.


  • Kültürlerarası Bağ Kurmak

Farklı bir kültürden gelen partner ya da arkadaşla ilişki kurmak, öğrenmeye açık olanlar için geliştirici olabilir. Ancak bu ilişkilerde de kültürel farklar kimi zaman çatışmalar yaratabilir. Bazı beklentiler görünmez kalabilir, bazı ihtiyaçlar karşılanamaz.

Örneğin, biri için destek “sessiz kalmak” iken, diğeri için “anlatmak ve çözüm sunmak” olabilir. Bu uyumsuzluklar zamanla hayal kırıklığına dönüşebilir.


  • Yeni İlişkilerde Eski Kimliğin Taşınması

Göçmen birey, yeni ilişkilerinde çoğu zaman “eski ben” ile “şimdiki ben” arasında bir salınım yaşar. Bu, bazı kişilerde sürekli kendini kanıtlama isteği yaratırken, bazılarında içe kapanmaya ve sessizleşmeye neden olabilir.

“Ben kimim?” sorusu, sadece bir varoluş sorgusu değil; aynı zamanda göçmenin içsel bölünmüşlüğünü ifade eder.


Göçmenlik ve İş Hayatı: "Başka Bir Dilde Kendini Anlatmak" | Göç ve Göçmenlik Psikolojisi


Kendini Kanıtlama Yorgunluğu

Yeni bir ülkede iş hayatına adım atmak ya da mesleğini orada sürdürebilmek, göçmenler için büyük bir çaba gerektirir. Bu süreç, sadece teknik becerilerin değil, aynı zamanda özgüvenin de sınandığı bir dönemdir.

Her gün kendini yeniden anlatmak zorunda kalmak, “işe yaradığını” tekrar tekrar göstermek… Bu durum zamanla duygusal bir yıpranma yaratabilir.


Kimliğin Uyumla Sınanması

İş yerinde ya da profesyonel çevrelerde kabul görmek, sadece başarıyla değil; aynı zamanda kültürel uyumla da ilgilidir. Bazı göçmenler, kabul görmek için kendi değerlerinden ya da üslubundan taviz verir. Bu da içsel bir yabancılaşma doğurabilir.

Çünkü her yerde “doğru olmak” aynı şeyi ifade etmez.


Mesleki Kaybın Psikolojik Etkileri

Birçok göçmen, kendi ülkesinde sahip olduğu mesleki kimliği başka bir ülkede sürdüremez. Bu durum hem ekonomik hem de ruhsal açıdan zorlayıcıdır. Kendini bir meslek üzerinden tanımlamış birey için bu kayıp, sadece maddi değil, varoluşsal bir kayıptır.


Göçmen Ruhunun Bir Parçası Hep Geride Kalır

Ekran Başında Türkiye'ye Kilitlenmek

Yurtdışında yaşayan birçok kişi, Türkiye'de olan bitenle sanki hâlâ oradaymış gibi ilgilenir. Depremler, seçimler, sosyal hareketler olduğunda ekran başına kitleniriz. O an yalnızca bir izleyici değil, hâlâ bir parçası olduğumuz yerin tanığıyızdır.

Bu durum, sadece aidiyet değil, duygusal bağın ve henüz tamamlanmamış bir içsel ayrılığın da işaretidir.


Akıl Bedenle Birlikte Gitmez

Göç eden bedenin ardından, zihin bazen geride kalır. Bu gecikme, bazı durumlarda kişinin yeni hayatına adapte olmasını zorlaştırır. Yeni yerdeyizdir ama hâlâ eski dertlerin, eski alışkanlıkların ya da oradaki bir “ben”in içinde yaşarız.

Göçmenlikte zihin ve bedenin senkronize olması zaman alır.


İçsel Yuvaya Dönüş Mümkün mü? | Göç ve Göçmenlik Psikolojisi

  • Taşınan Anılar ve Aktif İç Dünyalar

Psikodinamik yaklaşımda, göç bir travma ya da mikro travmalar bütünü olarak ele alınabilir. Taşınan sadece valizler değildir; anılar, aile dinamikleri, bastırılmış duygular da yeni ülkeye gelir.

Ve o ülkede, yeni tetikleyicilerle bu duygular tekrar harekete geçebilir.


  • “Orası” ile “Burası” Arasında Kurulan İç Köprü

Göçmen bir bireyin psikolojik iyiliği için yalnızca dış uyum değil, içsel bütünlük de gerekir. “Orası” ile “burası” arasında bir köprü kurmak; geçmişi reddetmeden, geleceği umutla karşılamak bu sürecin temelidir.

Bu köprü terapiyle, yazıyla, sanatla, bazen de sadece farkındalıkla kurulabilir.


Terapi Sürecinde Göçmenlik Deneyimiyle Çalışmak

Anlatılamayanın İzi

Göçmen danışanlar, çoğu zaman içlerindeki duygulara kelime bulmakta zorlanabilirler. Bu durum sadece dil bariyerinden değil, duyguların çok katmanlı olmasından kaynaklanır.

Göç ve göçmenlik psikolojisinin odak olduğu bir terapi bu noktada, yalnızca duyguları anlamak için değil, onları ilk kez güvenli bir alanda ifade edebilmek için güçlü bir fırsattır.


Kendi Sesini Bulmak

Terapi süreci, göçmen bireyin içsel sesini yeniden bulmasına yardımcı olabilir. Yargılanmadan, aceleye getirilmeden, kendi temposunda yaşanan bu süreç, bireyin içsel yuvayı yeniden kurmasına destek olur.

Çünkü gerçek iyileşme, “nerede olduğumuzdan” çok, “kim olduğumuzu” hatırlamakla ilgilidir.


Nerede Olursak Olalım, İçimizde Bir Yer Yuvamız Olmalı

Göçmenlik, sadece bir sınırı geçmek değil; kimi zaman kendimize yaklaşma, kimi zaman da uzaklaşma deneyimidir. Ruhsal bütünlüğümüzü koruyabilmek için, dış koşullardan bağımsız bir içsel ev inşa etmemiz gerekir.

Bu ev bazen bir dil, bazen bir ilişki, bazen bir yazı, bazen bir terapötik ilişkidir. Nerede olursak olalım, içimizde bir yer yuvamız olursa, kendimizi daha az yalnız hissederiz.



İletişim ve Randevu

Adres: Şişli / İstanbul (Gayrettepe metro çıkışı)


E-posta: info@cansuvarol.com        Telefon: +90 530 403 05 90

 
 
 

Comentários

Avaliado com 0 de 5 estrelas.
Ainda sem avaliações

Adicione uma avaliação
bottom of page