Adolescence Film Analizi: Psikanalitik Bir İnceleme
- Cansu Varol
- 2 gün önce
- 3 dakikada okunur

Adolescence Film Analizi: Psikanalitik Bir İnceleme
Netflix’in 13 Mart 2025’te izleyiciyle buluşturduğu Adolescence, yalnızca bir cinayet vakasını konu alan sıradan bir polisiye değil. Dizinin merkezine yerleşen 13 yaşındaki Jamie’nin suçla, toplumla ve en çok da kendisiyle olan çatışması, günümüz ergenliğinin puslu dünyasına açılan karanlık bir pencere sunuyor. Dört bölüm boyunca “tek plan” tekniğiyle kesintisiz ilerleyen anlatım, seyirciyi yalnızca olaylara değil, karakterlerin iç dünyalarına da kesintisiz tanık olmaya davet ediyor.
Bir klinik psikolog olarak bu diziyi izlemek, yalnızca dramatik kurguyu değil, bireyin ruhsal gelişim sürecini de anlamaya çalışmak anlamına geliyor. Bu yazıda, Adolescence dizisini ergen psikolojisi, aile dinamikleri, sosyal medya etkisi, toksik erkeklik, toplumsal dışlanma ve adalet sistemi üzerinden ele alacağız.
Ergenlikte Kimlik Arayışı ve Yalnızlık
Ergenlik, bireyin çocuklukla vedalaşıp yetişkinliğe geçiş yaptığı sancılı bir dönemdir. Kimlik oluşumu, bu dönemin belki de en kritik sürecidir. Erik Erikson’un psikososyal gelişim kuramına göre, ergenlikte birey “kimlik kazanma” ile “rol karmaşası” arasında gidip gelir. Jamie karakteri, bu ikilemin canlı bir örneği.
Jamie ne tam olarak bir çocuk, ne de bir yetişkin gibi davranabiliyor. Bir yandan okulda ve çevresinde kabul görmek, "erkek" gibi davranmak, bir gruba ait olmak istiyor. Öte yandan, kendi kırılganlığını saklamak zorunda hissediyor. Kendisini kanıtlama arzusu ile kaybolma arzusu birbirine dolanıyor.
Jamie’nin sosyal çevresi, bu kimlik arayışını daha da karmaşık hale getiriyor. Sessizliğiyle, kaçışlarıyla ve son bölümdeki çığlıklarıyla aslında tek bir şeyi söylüyor: “Kim olduğumu ben de bilmiyorum.”
Toksik Erkeklik ve Bastırılmış Duygular | Adolescence Film Analizi
Jamie’nin içsel çatışmaları kadar, çevresindeki erkek figürlerinin de ortak bir yönü var: duygulara dair katı bir sessizlik. Bu, psikolojide “toksik erkeklik” olarak adlandırdığımız bir durumun tezahürü. Duygularını göstermeyen, zayıflığını belli etmeyen, öfkeyle veya şiddetle kendini ifade eden erkeklik anlayışı, Jamie'nin çevresini sarmış durumda.
Okuldaki erkek arkadaşları, rekabetin dozunu aşan güç oyunları oynuyor. Babası Eddie ise oğlunun duygu dünyasına neredeyse hiç temas etmiyor. “Erkek adam ağlamaz” kodlarıyla büyütülmüş bireyler, kendi çocuklarına da aynı duvarı örüyor.
Bu durum yalnızca Jamie’nin kimliğini bastırmasına neden olmuyor; aynı zamanda onun öfkesini, utancını ve suçluluğunu da sağlıklı bir şekilde dışa vurmasını engelliyor. Bu bastırılmışlık hali, dizinin dramatik doruk noktalarından birinde —okul tuvaletindeki yalnız çöküş anında— çok net hissediliyor.
Aile Dinamikleri ve Duygusal İhmal
Adolescence’ın en çarpıcı yönlerinden biri, görünürde “var” olan ama aslında “yok” sayılan ebeveynlik. Jamie’nin ebeveynleri —özellikle babası— fiziksel olarak orada olabilir, ama duygusal olarak çocuğunun yaşadıklarına çoğu zaman yabancı.
Birçok sahnede Jamie’nin sessizliği, aslında ailesinden göremediği duygusal desteğin yankısıdır. Aile içinde konuşulmamış öfke, bastırılmış hayal kırıklıkları ve açıkça ifade edilmeyen beklentiler, ergenin yükünü daha da ağırlaştırır. Özellikle son bölümde Jamie’nin babasına dönüp söylediği şu cümle, bu çatışmanın özeti gibidir:“Beni gördün mü baba? Hiç gerçekten baktın mı?”
Bu noktada Winnicott’un “yeterince iyi anne-baba” kavramını hatırlamak yerinde olur. Ebeveynlik, sadece maddi ihtiyaçları karşılamak değil; çocuğun duygularını düzenlemesine yardım edebilmeyi de içerir. Adolescence, bu yönüyle birçok aileye ayna tutuyor.
Sosyal Medya, Radikalleşme ve Gerçeklik Algısı
Dizi boyunca doğrudan ekran görüntüsü görmesek de sosyal medyanın etkisi karakterlerin davranışlarına sinmiş durumda. Grup baskısı, onay alma ihtiyacı, görünür olma arzusu… Hepsi sanal ortamların geride bıraktığı izler. Jamie’nin sınıf arkadaşıyla yaşadığı gerginliğin altında da bu “sanal kabileleşme” kültürü yatıyor.
Sosyal medyanın sunduğu hızlı ödül sistemi, gençlerin dikkatini daha derin ilişkilerden ve içsel farkındalıktan uzaklaştırıyor. Radikalleşme ise yalnızca politik değil; değer sistemleri, duyarlılık eşiği, empati becerileri gibi alanlarda da kökleşiyor.
Jamie, haklı ya da haksız olduğunu düşünmeden, sadece kabul edilmek için bir “şey” yapıyor. Bu “şey” bir meydan okuma, bir sınav, bir varoluş denemesi. Ama sonunda yalnızca bir felakete yol açıyor.
Suç, Masumiyet ve Ergen Zihni
Dizide Jamie’nin suçlanması, bir cinayet soruşturması etrafında dönse de asıl mesele şudur: Toplum, 13 yaşında bir bireyi ne kadar suçlayabilir?
Ergenlik dönemi, frontal lob gelişiminin henüz tamamlanmadığı, dürtü kontrolünün zorlayıcı olduğu bir evredir. Hukuk sistemi çoğu zaman “ergence yapılan” ile “suç” arasında yeterince ayrım yapmaz. Oysa bir psikolog için, niyet, farkındalık ve zihinsel temsil kapasitesi çok belirleyicidir.
Jamie'nin olaydaki rolü kadar, bu olayın onun ruhsal gelişimini nasıl etkileyeceği de tartışmaya açıktır. Bu bağlamda, yargılamaktan çok anlamaya çalışan bir toplumun daha iyileştirici olacağını söylemek mümkün.
Görmek, Anlamak, Tanık Olmak
Adolescence, sadece bir suç hikâyesi değil; ergenliğin çatışmalı doğasını, yetişkinlerin ihmalkâr sessizliğini ve toplumun çocukları anlama konusundaki yetersizliğini sorgulayan bir yapım.
Dizi boyunca bir çocuk “görülmek” ister. Onu görmeyen arkadaşları, öğretmenleri, ebeveynleri ve toplumdur. Oysa belki de en büyük şiddet, görülmemenin yüküdür.
“Beni gerçekten görüyor musun?”
Anasayfamızı da ziyaret edebilirsiniz.
İletişim ve Randevu
Adres: Şişli/İstanbul
E-posta: info@cansuvarol.com Telefon: +90 530 403 05 90
Kommentarer